27 Kasım 2010 Cumartesi

düz adamın sancıları III

"hayatım hakkında karanlık sözler yazıyorum." karanlık hayatlar hakkında sözler dinliyorum. karanlık olanın sözler mi yoksa hayatlar mı olduğu muamma.bu muamma da koca bir yalan. incir üzerine, zeytin üzerine kasem olsun yalan.her şey ben yaşarken oluyor. yalan olduğu, bir kadının içgüdüsel olarak beni doğurmak istemesinden belli.içgüdüsel olarak bir kadının beni içine almasından belli bunların yalan olduğu, bir kadın ki gözü yaşlı, teni solgun, sözleri titrek ve umarsız.
tanık olduklarım yaşamaya olan teveccühümü sekteye uğratıyor. yaşam olanca hoyratlığıyla karşımda çıplak ve saygınlığını yitiriyor, teveccühüm sekteye uğradıkça.
dün geceydi.dünden önceki geceydi.
ben yine farkındayken herşeyin, dumanın genzimi yakacağından korkup ateşe vermedim sahip olduğum her şeyi. bilsem ki geçmeyecek genzimdeki buhurun tadı- ölen kocasının, satılan ismini satın alan adamın koynundayken bile, hazırladığı buhurlara acısını ve olanca kadınlığını katmaktan imtina etmeyen kadının yaptığı buhurdan bahsediyorum burada - ateşe kurban ederdim -benim payıma düşenler işte bunlar! dediğim her ne varsa. ama yumuşatmayı bilen ateş, biliyorum, yalnızca boğazımı bir çalı gibi yırtmayacak, genzimdeki tadı katrana çevirecek. o halde ateşe değil, öğüt sahibi toprağa dönüşüm demek ki bundan.
meczup bir nakkaşın elinden çıkma o muazzam işleme ve başucunda bir kucak buhur kokan meyve.-herşey ben yaşarken oldu-o işlemeye dokundum da dokunmaz olaydım. birazını işledim, işlemez olaydım.o kucaktan meyveleri ısırdım.o kucağın kendisinide ısırdım.kucaktan kan aktı,  meyvelerden irin. ama geçmedi buhurun kokusu, kadının acısı, düz adamın sancısı.
sabahtı.serindi.esiyordu belli.esintiyi, estiği cama yaslanan memelerin ürpertisinden hissettim.esen rüzgara bir çift memenin bu kadar yakıştığına ne çağdaş sanatın kusursuz icracıları ve ne de olimposun tanrıları şahit oldu.
tanrıları kıskandırdım.-yalan da olsa-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder