26 Aralık 2010 Pazar

5 Aralık 2010 Pazar

düz adamın sancılarının devamı.

boşluğa bakıyorum, konuşurken o.

boşluktan, adet gören bir kadının kokusu yayılıyor.dilinden gideceği yeri şaşmayacak kararlıkla çıkan sözcükler, beynime bir çivi gibi saplanıyor.gözlerime raptiye sokmak isteyen bir kadının nefreti yok ama ne sözlerinde ne de gözlerinde.beni seviyor.beni çocuğu gibi seviyor.beni şeytan gibi seviyor.
boşluğun kokusuna, alt kata yeni taşınan insanların beslediği doberman cinsi köpeğin anlamsız inlemeleri eşlik ediyor bir müddet sonra.kaç gecedir köpeğin inlemeleri eşlik ediyor aslında uykuma.anlam veremiyorum bu inlemelere.
sancılarımı estetize etmeye çabalamam niye?yoksa böyle ifade ettiğimde sancılarım daha mı sanatsal daha mı içerik ve biçim bakımından yetkin, yıkıcılığım, estetik bir şekilde ifadesini bulduğunda mı meşru? anlamlı?
bunu okuduğum şiirlerin ve yaşadığım dünyanın etkisinde fazla kalmama yoruyorum.

ağzımda, olmasından hiç keyif almadığım bir tat var nicedir. çok fazla sigara içiyorum. geceleri alkol almak rutin haline geldi.bu durumdan rahatsız değilim. ama şu ağzımdaki tat, yalnızca damağıma acılık vermiyor, ağzımdan çıkan sözcüklere de bulaşıyor, bulandırıyor onları.sözcüklerime sinen bu tattan da rahatsız değilim.

sevmeyi öğrendiğimi düşünüyorum.parmaklarımın biçimli ve biraz da uzun olması, göbek deliğimin çok biçimli olmaması ya da ayak baş parmağımın yanındaki parmağın diğerlerine göre biraz tuhaf oluşu, benim dışımda gelişen şeyler.ama kadınlara ve onları sevmeye karşı olan tavrım, biliyorum, öğrendiğim bir tavır.öğrendiysem eğer, bu yanlış olabilir.öğrendiysem ve bundan eminsem unutabilirim o halde.

uzun zamandır çok sevdiğim kadını, hayatımdan çıkarıyorum. O bir yokuşu tırmanır gibi çıkarken hayatımdan, onun attığı her adım, soluduğu her nefes, yarım kalan her düş, kötü kokulu boşluk, köpeğin anlamsız inlemeleri, acılık, ayak parmaklarım ve boynum, aklımı çelen diğer kadınlar ve binlerce şey daha geçiyor aklımdan. sevdiği kadını hayatından çıkaran insanlar da aynı şeyleri mi düşünüyor? sevdiği bir kadını - uzun zaman boyunca ama - hayatından çıkaran birinin sözlerine ihtiyacım var. ne düşündüğünü bilmek istiyorum.bunu bilmeyi çok fazla istiyorum.

ein lied dönüyor. hissettiğim şey, bir kadının gerdanında solumak istediğim değil. ihtiyacım olan şey, başkalarının sancıları.şimdi onlara ihtiyacım var. kendimi bu izbe ve nefes almanın bazen çok zorlaştığı odadan dışarı atmalıyım. gürültüden söylediği tek kelimeyi bile duymayacağım bir yere gidip, birisini dinliyor gibi yapmak istiyorum. yalnız kaldığımda aklım karışıyor. bu karmaşada kendimi üçüncü kattan aşağı bırakmak geçmiyor zihnimden. hemzemin bir kadın düşüyor aklıma bu karmaşada. bu karmaşanın beni beslediği yok.
uzaklaş diyorum kendime.yakın olduğun ne varsa uzaklaş onlardan.ağır adımlarla uzaklaş ama. yeteri kadar uzağa gittiğinde hala belirgin olsun siluetleri, ağır adım uzaklaştığın şeylerin diye söyleniyorum.
daha dibe ulaşmadım.ilk kez öpüşen bir kadının heyecanı yok üzerimde, dibe yaklaşırken gördüklerim karşısında.dibe talimli oluşum tenime esmerlik, nefesime bal tadı katıyor bence.

-canım yanıyor-

27 Kasım 2010 Cumartesi

düz adamın sancıları III

"hayatım hakkında karanlık sözler yazıyorum." karanlık hayatlar hakkında sözler dinliyorum. karanlık olanın sözler mi yoksa hayatlar mı olduğu muamma.bu muamma da koca bir yalan. incir üzerine, zeytin üzerine kasem olsun yalan.her şey ben yaşarken oluyor. yalan olduğu, bir kadının içgüdüsel olarak beni doğurmak istemesinden belli.içgüdüsel olarak bir kadının beni içine almasından belli bunların yalan olduğu, bir kadın ki gözü yaşlı, teni solgun, sözleri titrek ve umarsız.
tanık olduklarım yaşamaya olan teveccühümü sekteye uğratıyor. yaşam olanca hoyratlığıyla karşımda çıplak ve saygınlığını yitiriyor, teveccühüm sekteye uğradıkça.
dün geceydi.dünden önceki geceydi.
ben yine farkındayken herşeyin, dumanın genzimi yakacağından korkup ateşe vermedim sahip olduğum her şeyi. bilsem ki geçmeyecek genzimdeki buhurun tadı- ölen kocasının, satılan ismini satın alan adamın koynundayken bile, hazırladığı buhurlara acısını ve olanca kadınlığını katmaktan imtina etmeyen kadının yaptığı buhurdan bahsediyorum burada - ateşe kurban ederdim -benim payıma düşenler işte bunlar! dediğim her ne varsa. ama yumuşatmayı bilen ateş, biliyorum, yalnızca boğazımı bir çalı gibi yırtmayacak, genzimdeki tadı katrana çevirecek. o halde ateşe değil, öğüt sahibi toprağa dönüşüm demek ki bundan.
meczup bir nakkaşın elinden çıkma o muazzam işleme ve başucunda bir kucak buhur kokan meyve.-herşey ben yaşarken oldu-o işlemeye dokundum da dokunmaz olaydım. birazını işledim, işlemez olaydım.o kucaktan meyveleri ısırdım.o kucağın kendisinide ısırdım.kucaktan kan aktı,  meyvelerden irin. ama geçmedi buhurun kokusu, kadının acısı, düz adamın sancısı.
sabahtı.serindi.esiyordu belli.esintiyi, estiği cama yaslanan memelerin ürpertisinden hissettim.esen rüzgara bir çift memenin bu kadar yakıştığına ne çağdaş sanatın kusursuz icracıları ve ne de olimposun tanrıları şahit oldu.
tanrıları kıskandırdım.-yalan da olsa-

15 Kasım 2010 Pazartesi

düz adamın sancıları II

düzensiz bir ritmdeki titreme eşlik ediyor bedenime.ölen bir kedinin titremesi gibi değil.daha çok bünyesinde ihtilal olmuş bir devrimcininkine benziyor. devrimciliğim tartışmaya açık ancak bünyemi sarsan şeyin bir ihtilal olduğu gün gibi aşikar. ellerim, güzbaharyaz mevsiminde cebimde değilken bile terliyor. yutağım, yeteri kadar sıvı tüketmeme rağmen kup-kuru.bedenimin her bir uzvu varlığını hissettiriyor. her bir uzvumu belirsiz aralıklarla hissettiğimde ben, yolunda gitmeyen birşeylerin olduğunu anlarım.yılların belki de bana kattığı en dehşetcengiz farkındalık hissidir bu, kendime dair.yarın bayram. 
bir halkın ihtilal karşısındaki savunmasızlığına, bünyemin ihtilali savuşturamayacağına olan inancı eklendi. kendimi ihtilal karşısındaki bir halk kadar çaresiz hissediyorum.tanrım!karşısında kendimi bir böcek gibi hissettiğim tanrım. ne olur bu kadar alenen müdahale etme bana.bu kadar şiddetli olma, incitme beni.
üzülüyorum.

12 Kasım 2010 Cuma

geç oldu, ben kalkayım.

kendimi evimde hissediyorum bu şarkıyı dinlerken.o halde burası benim nerem?
yırtıcı olmayan hayvanlar tarafından ısırılma korkum nüksetti yine. sabaha karşı dörttü sanırım.ibni sinanın acil servisinde ölmek üzere getirilen bir yaralının yanındaki kadının çığlıklarını duyduğumda içimde patlayan kahkahanın, artık dayanamadığım için dışarıda da patlaması. acıdan kıvranan insanların acısını daha fazla hissedenleri gördüğümde neden bünyem gülme refleksi gösteriyor ki?o gece bunu en derinden hissettiğim geceydi.
beni özel kılacak başka reflekslere ihtiyacım var.bu gülüşler hoşuma gitmiyor.yoksa içimde ölen biri mi var?

11 Kasım 2010 Perşembe

düz adamın sancıları-I

kendimi parçalanmış hissediyorum.bunda eminim, birçok farklı hayatı ve mekanı aynı anda yaşamaya çalışmam önemli bir etken. böyle yaşıyor olmam sadece zor olmalıydı. dışarıdan bakınca ilk zamanlar eğlenceli gelmişti. aslında bazen hala eğlenceli. ancak kendimi parçalanmış hissediyorum derken, zihnimin sanırım kusmak istediği bu mekansal ve zamansal parçalanmışlığım değil. zihnimin beni bu konuda yanılta-bile-ceğini sanmıyorum. parçalanmışlıktan kastı; fikrimin, kalbimin, geçmişim ve şimdim üzerine akıl yürütmelerimin binbir parçaya bölünmüş olması. bu düşüncenin kendisi beni çıldırtıyor; parça parça olduğum, kendimi bütünleyemediğim, tasımlarımın sadece biçimsel doğruluğu, her parçamın ayrı telden çalması.
ama yine de bu değil. kendime anlatmak istediğim dert bu değil. kendimi kendime şikayetim tam olarak gelmedi daha dilime.belki bir parçası var içinde yazdıklarımın, ama tam olarak derdim bu değil. keşke düşüncelerim gözlerimden aksa, akarken düşüncelerim gözlerimden, damlasa, damlasa, aktığı yerde birikse, sonra ortak lisanda bir kompozisyon olsa ve ben de bunun benim dışımda bir gerçek olduğuna, hiçbir yavşakça tavır gösteremeden inanmak, ikna olmak zorunda kalsam.gerçeği dayatsam kendime.kaçamasam daha.bulanıyorum, bu kendimi anlamaktan kaçışıma hiçbir şeyin mani olamaması durumuna.midem bulanıyor kendi doğamdan.midem bulanıyor kendimi dolandırmaktan.